8 Mayıs 2013 Çarşamba

Keşfedilme

Keşfedilmek..


Hepimizin bir numaralı fantezisidir herhalde. Her ne kadar keşfedilmek öncelikle ünlü olmanın başlangıcını anımsatsa da çoğumuza, iyi olan yanımızın kıymetinin bilinmesidir tabi esasında, bize özgü olanın fark edilmesi ve ortaya çıkarılması.  Ama benim şimdi anlatacağım olay ilk akla gelen durumla ilgilidir.. herhalde.

Yaklaşık 7 yıldır adını duymaya başladığım, adını daha öncesinde 99 depremi haricinde dile getirmediğim bir yerdeyim bir süreliğine.. Burayla hiç bir bağım yok gibi düşünülse de başlangıçta, hayatımın geri kalanını belki de buralardan çok uzakta geçirmeme ihtimalim halen devam etmekte. Nedense bir çoğunu aksine çok da sevdiğim bi yer burası. Pis bi denizi, ağır sanayisi ve bundan dolayı şehrin üzerinde kalın bi toz bulutu var. Deniz her zaman girilmekten yüzülmekten ibaret değildir, uzaktan seyretmesi, yanından yürürken dalgaların soğuğunun yüzüne çarpması da güzel gelebilir sevdirebilir kendini. Sanayi desen, herkesin neden köşe bucak kaçtığını anlayamadığım bi oluşumdur. Sanırsın ki hepsini üç vardiya geceli gündüzlü çalıştırıyorlar ve üzerine mesai ücretlerini vermiyorlar. Halbuki bana böyle şeyler hep enteresan gelmiştir. İçerisinde çalışmak bir yana, bir ürünün nasıl yapıldığını bilmek, onun yapıldığı yerde yaşamak bile benim için bir gurur kaynağıı bir heyecan unsuru olabiliyor. Kirli hava kısmına da gelirsek, hiç bi zaman " yaaa hava çok kötü moralim bozuluyooo, çok üşüyorum bu ne soğuk yaa, ay hava harika hadi kalkın dışarı çıkalım evde oturulur mu?" insanı olmadığım için kendi adıma bi yerin havası benim gözümde tek başına o yeri iyi ya da kötü yapabilecek bi özellik olmamıştır. Tüm bu özelliklere sahip bu şehrin çok da sevdiğim uzuun bi sahili vardır. Bi gün, ayy hava harika hadi çıkalım evde mi oturulur cinsinden bi gün, burada bulunduğum kısa sürede edenibildiğim yeni tanışmalı arkadaşlarımla oradaydık. Bazen kendimi daha az tanıdığım insanların yanında daha rahat hissetmişimdir. Karşıdaki ile frekansımın tuttuğunu düşündüğüm anda ketum benliğimden sıyrılıp kırk yıllık arkadaşlarımla konuştuğum gibi konuşur hale gelebiliyorum. Fikrimi söylemekten, eleştirmekten, iltifat etmekten sakınmıyorum öyle zamanlarda. Çok sevdiğim zamanlar onlar, belki de hayatımda en sevdiğim anlar diyebilirim. Etiketlenmediğin, yargılanmadığın anlar. Geçmişinin eğitiminin cebinde ne kadar paran olduğunun önemi olmadığı anlar. Zihninin tamamen açık olduğu tereddütten arınmış bi kendin olduğun an. Böylesi zamanlarda gülmek için de izin beklemiyor insan karşıdan. Güldüğün şeyin ayıplanmayacağını anlıyorsun çünkü az çok. Hatta çoğu kez aynı şeylere aynı yoğunlukta gülüyorsunuz bi bakmışsın.  Gözlerimi kocaman açtıran tuhaf bi heyecan olur o zaman içimde. Dolu dolu baktığımı ve güldüğümü hissederim. Yolda yürümeye devam ederken bi yandan bi şeyler anlatıyoruz birbirimize telaşla, sonrasında bolca kahkaha, ben bunları içimden geçiriyorum. Yanımdaki arkadaşımın gözlerinin içine bakıp kocaman bi kahkaha daha patlatıp, kafamı tekrar önüme çevirdiğimde karşıdan yürüyene çok anlamsız gelen büyük bi diş gösterisi adeta. Tam da karşıma baktığım bi kaç saniyelik anda biriyle göz göze geliyorum.  Biraz şaşkınlık biraz da düşünceyle bakakalmış gibi. Duraksıyor sanki adımları kesik kesik. Kafamı tekrar çevirdiğimde epey ilerlemiş olduğumuz için kimseyle göz göze gelmiyorum. Biraz daha yürümeye devam ettikten sonra , hem sıcaktan hem yürümekten yorulup oturmaya karar veriyoruz bi yerde. Ya da sadece soğuk bir şeyler içmek istiyoruz. Gülüşmeler konuşmalar hadi yaa lar havalarda uçuşuyor tabi o sırada. Dünya o anda son bulsa umrumda olmazdı cinsinden. Tabi abartmıyorum o kadar da, dünya biraz daha var olmaya devam etse sorun olmaz canım. Garson yaklaşıyor merhaba, merhaba ile karşılık veriyorum, birer menü alabilir miyiz biz. O da nesi?? Adam yüzüme yüzüme bakarak gülümseyerek merhaba diyor tekrar. Merhaba diyorum. Anlamadı belki de diyorum tekrar ediyorum. Biz menü alab.. derken lafı ağızıma tıkıyor. Eğer biraz vaktiniz varsa biraz konuşabilir miyiz diyor. Eyvah yakalandık, yine temiz yüzlülüğümün kurbanı oldum. Kesin bişiler satmaya çalışacak bu, elinde reklam, anket gibi mühimmatlar da yok ama bu da yeni nesil sanırım. Her ne kadar temiz yüzlü masum tipli merhametli biri gibi görünsem de şimdiye kadar hiç bir dilenciye para vermemişimdir. Başlarda gerçekten ihtiyacı var mı ki meselesiydi şimdilerde prensip halinde.. Birinden bişiyler satın almak desen o da mümkün değil, sadece bi kez bi çocuk kartpostal uzatmıştı, hızlı da yürüyorum ya sokaktayken, benim ivmeyi bilemiyor tabi ablası, benim alırken duraksayacağımı düşündü, tabi ben de alelade bi reklam sanıp aldım bastım gidiyorum, çocuk can havliyle bir tek arkamdan.. paralı yalnız! Tek bir hamleyle geri döndüm ve elimdeki kartpostalı çocuğa uzattım. Yani biz şimdi bunları bıdı için vıdı bıdmak istiyoruz.  O yüzden bıdı bıdı da vıdı vıdı.... Evet belki de çok ayıp bişiy yapıyorum, belki onlar gerçekti ama o andan sonra kulağıma gelen tek ses bıdı ve vıdı oldu. Velhasıl kelam adam aklımı okumuşcasına , merak etmeyin bişiyler satma derdinde değilim. İsterseniz şöyle daha rahat konuşabileceğimiz bi yere geçelim diyor. Eyvah eyvah 2! Bir dertten başka derde salıyor adam beni. Kenar diyo köşe bi de rahat diyo ki.. Ne münasebet efinim, arkadaşlarımdan bi çekincem yok buyrun konuşabilirsiniz diyorum. Böylelikle arkayı sağlama alıyoruz. Oynat uğurcum!! Bilmem farkettiniz mi ama biraz önce yürürken, siz de arkadaşlarınızla yürüyüp sohbet ediyordunuz, göz göze geldik bir anlığına.. Beynimde bi anda fişekler patlıyor, bi oyun oynuyor sanki bana. Adamın söyledikleriyle kafamda dejavular yaşıyorum. Bilmem fark ettiniz mi diyor. Hatırlıyorum elbette ama atlamıyım diye bilmem ki , olabilir diyorum. O andaki vücut diliniz, attığınız kocaman kahkaha, gözlerinizin içiyle  gülüyordunuz sanki.. Beynimde "hop hoop  noluyo  kardeşim" diyen balkon göbekli bi amcanın sesi yankılanıyor. Hooop! Yani?? diyorum ağzımı yamultup, yüzümü kibarca ekşiterek.. Diyeceğim o ki, duruşunuzu, gülüşünüzü, tavrınızı çok beğendim.. o sırada gözlerim ellerinde çiçek çikolata yaklaşan bi grup insanı arıyordu. Ben istanbul da cast ajansı sahibiyim ailem buralı onları ziyarete gelirim sık sık, eğer düşünürseniz bi kaç fotoğraf çekip portfolyo hazırlamak isterim sizin için diyor. Hönk.. portfolyo diyor senin için diyor. Nasıl yani ?diyorum. Bi anlık afallamayı üzerimden attıktan sonra. Benden başka ünlü yapacak kimseyi bulamadınız mı diyorum. Diyorum diyorum da ağızdan bir kere çıkıyor laf . Direk sonuca odaklanıyorum moloz gibi, belki adam başka türlü bişiy kastetti daha sanatsal bi durum ne bilim.. Olayın gafletine kapılmayıp biraz duruyorum, düşünüyorum nefes alıyorum derince.. O sırada gözlerim doluyor. Evet her insan bir gün keşfedilmeyi hayal eder, ben de buna dahilim. Adamı gülümsetiyor o sert sözlerden sonra bu söylenenler. Ama herkes icat ettiği, ürettiği güzel şeyler ya da fikirleri sebebiyle farkedilmek, takdir edilmek yani keşfedilmek ister. Oysa siz bunun sadece bi kaç saniyelik görüntüm yüzünden olduğunu söylüyorsunuz. Benim beklediğim böylesi bir keşif değil! Üzgünüm, diyorum! O anda masadaki herkes soluğunu tutmuş bizi dinliyor. Adam bozulur ve aşağılar bi ifadeyle, peki diyor. Siz bilirsiniz! Her zamanki gibi "ben bileceğim tabi, kararı veren bensem zaten otomatik olarak ben senden önce bilmiş oluyorum!" demeyi çok istiyorum ama diyemiyorum. Adam o anda arkasına bakmadan gidiyor..





Karşıdan gelen adamla bir kaç saniyeliğine göz göze geliyoruz. Daha ben kafamı çevirmeden kafasını başka yöne çevirip yoluna devam ediyor. Sonra arkamdan tekrar baktığını hissediyorum. Ama bakmadığım için emin olamıyorum tabi. Biz de yürümeye devam ediyoruz işte..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder