13 Ocak 2015 Salı

"Nasıl istersen"

Geçmeyecek kalacak bi yerlerde , gitgide daha uzakta ama kaybolmayacak ..Gitgide daha geride, daha içine işleyecek.. Gitgide daha sakin daha derinden ağlatacak seni.. Zamanla her gün ağlamayacaksın, her teselli gözlerini doldurmayacak. Bir gün olmadık bir yerde bir koku belki, seni hüngür hüngür ağlatacak. Başlarda çok akmaktan yüzünü teğet geçen gözyaşlarının tadına bakma fırsatı bulacaksın. "Bi yakının mı öldü" diyecekler, "sağlığın mı yerinde değil?". Ağlamaya onların "hakkı olduğunu" senin ise "olmadığını" söyleyecekler. Neden üzgünsün bilmeyecekler, sormayacaklar, anlatsan evet anlayacaklar ama anlamsız, yersiz bulacaklar. Sadece onların söylediği şeyleri yaşadığında ağlamalısın. Onların istediği gibi cevaplar vermeli onların istediği seçimleri yapmalı , hatta aptal demesinler diye onların istediği şeylere gülmelisin. Hep gülümsemelisin, somurtmamalısın bi köşede onları, utandırmamalısın! Senin ne hissettiğinin önemi yok. Sevmediklerine de seviyormuş gibi davranmalısın, samimiyetsiz olmanın önemi yok! Öyle ulu orta fikirlerinden bahsetmemelisin, onlar gibi yuvarlak cevaplarla, kimseyi rahatsız etmeden kimseye, suya sabuna dokunmadan. Ve en önemlisi kızdırmamalısın onları , çünkü senin sinirlenmelerin önemsizken onların ki dağlar devirir seninki bi seni yiyip bitirirken.Hepsine karşı gelirsin de bir onların öfkesinden korkarsın hala. İyi niyetinden mi korkaklığından mi halen anlamış değilim ama senin hep bir adım geride durman kelimelerini özenle seçmen , söylemeden önce yutkunman onların pek umurlarında değil, biliyosun. Onların kalbini yumuşatmayacak bu detaylar. En küçük açığı kollayacak , hatalarını eksiklerini kusurlarını yüzüne en ağır laflarla defalarca herkesin içinde vuracaklar. Mahcup olacaksın. Bunları bildiğin halde hala korkuyosan, yapma. Onlar bir an bile beklemeyecek, sen de onları öfkelendirmek için bekleme. Onların içinde de ukteler kalabilir, göreceksin. Bırak herşey o anda yaşansın, sonraya erteleme. Her nefes kendine has, her andan herkese bir tane.. (iki nokta)

19 Ekim 2014 Pazar

Böyle hisler

Ben böyle hissettigimde biri ölüyor sanki bi yerlerde. Biri tokezliyor, merdivenlerden yuvarlaniyor. Kafasi duvarlara carpiyor elleri trabzanlara takılıyor. Basi kanlar icinde parmaklari kirilmis dizleri sıyrılmış. Gözleri yere bakıyor. Gozleri toprağa yakin. Ayaga kalkıyor kimse yardim etmiyor. Yürüyor cani acıyor, yürü acimaz diyorlar, kimi küçümsüyor , kimi aciyor kimi ayipliyor, ama hepsi yuru diyor. Acisa da yürü.. canim yanıyor diyorum, yürümek istemiyorum. Ittiriyorlar bu kez arkamdan, ben yurumuyorum da onlar yürütüyorlar gibi sanki. Sanki boyle seyler oluyor ben böyle hissettigimde..

13 Mayıs 2014 Salı

Bir buçuk acısız dilenci

Akşam üzeri. Eve dönme yolundayım. Yolumun üzerindeki dilencinin ses tonu yine güldürüyor beni. Yine diyorum ki kendi kendime ne kadar kötü bi insanım. Yine para vermiyorum. Yaşlı bir amca biraz da dilencinin üzerine tökezleyerek bir kaç lira atıyor mendile. Görebilecek kadar yakında değilim. Ama bir yerine bir kaç çınlama sesi duyuluyor uzaktan..

Kimin yardıma muhtaç olduğu tartılışılır tabi. Bana acımam gerektiğini dikte eden bir tabloya, acımam, bana ne yapmam gerektiğini söylediği için bir yandan  ukala, bir yandan beni acımazsızlıkla yargıladığı için çok adaletsiz. Gülüyorum, ama neye? Dilencinin gelip geçen insanlara, elini açıp yalvarmasına, başkasına muhtaç olmasına ya da eski kıyafetlerine mi?  Benim gülüşümü acımasız bulanı anlamıyorum, birinin kötü durumuna gülebileceğimi ya da alay edip zevk alacağımı düşüneni de.. Olayları bu kadar tek yönlü, bu kadar homojen görmeyi de.. Gülüyorum, gülünecek şeyler varsa kendimi tutmuyorum. Bu resme ağlanır buna gülünür dedi diye birileri gülüp ağlıyorsam işte o zaman samimiyetsiz hissederim kendimi. İçimden öyle geçirmediğim şeyler yaptığımda kötü hissederim kendimi.

Bugün aklımdan yine de şöyle şeyler geçirdim. Neden kötü şeyler oluyor bu ara, neden istediklerim olmuyor dedim. Belki dilencinin komik ses tonuna gülmemeliyim. Sadaka vermiyorum ya hep ondan. İyilik yapmıyorum ya ondan dedim, içimden. Kalıplara meylettim, samimiyetimi kaybettim benim tabirime göre..

 Derken otobüse biniyorum, teyzenin biri bana şuraya nasıl giderim diyor. Tarif ediyorum. Onun için havuz problemi gibi bir şey oluyor ki, anlamayı bile denemediğini görüyorum gözlerinde. Söylersin diyor, geldiğimizde. Elbette. Çok net tarif etmeme, sorumluluğumu yerine getirmeme rağmen, bir ampûl (ampül) yanıyor kafada. Evet diyorum," iyilik yapma fırsatı" ayağıma geldi. Halı kenarları paspas kenarları yolluk kenarları 5 dakikada yapılır hemen teslim edilir. Bu fırsatı kaçırmadım tabi, aynı yönde de yürüyoruz. Aktarma yapacağı yerden ineceği yere kadar eşlik ediyorum. Teyze minettar kalıyor, inerken şöyle diyor ve benim kalbimi çalıyor " allah razı olsun kızım, ben senin gibisini nereden bulurum..". Misyonumu tamamlıyor ve iyi hissediyorum kendimi, kalıplara giriyorum evet. Samimiyetsiz de geliyor ama o verdiği haz bambaşka, kendimi allaam ne kadar da harika bir iyilik yaptım demekten alamıyorum. Ben bunun ekmeğini epey yerim demekten de. En güzeli de o laf, senin gibisini nereden bulurum ben ? İnan eşsiz hissettiriyor kendini, benden başkası yapmaz diye inandırıyorum kendimi.. Belki de as'lolan budur. Benden başkası yardım edemez o teyzeye, o yaşlı amcadan başkası 3 lira vermezdi o dilenciye. Ve dilenci ile teyzenin mutluluğunun yanında benim bencilce, samimiyetsiz saydığım doyum, çok da hakkıyla yaşadığım bir duygu olur.Hatta belki benim gülüşlerim diğerlerinin bu doyumlarını küçümsemek gibi göründüğü için beni dışlıyorlardır. Eğer ben savunduğum halimle hüzünlere gark olup, eleştirdiğimle iç huzuruna kavuşuyorsam.. sorun bendedir belki de..her şey o kadar da homojendir. İyiler iyi kötüler kötüdür.Belki de, iyi resimlerin içinde yer almam, iyi olmam ve iç huzura kavuşmam için yeterlidir. Belki de her birimizin her bir mutluluğu için, senin gibisini nereden bulurum ben diyebileceği, biri vardır. Benim her bir mutluluğum bir gedik her insanın yardımı da bir taşsa, mesele taşı gediğine koymak olabilir? Belki her bir mutluluk iki kişiliktir..

23 Nisan 2014 Çarşamba

Küçük mavi ekran

Küçük bir mavi ekran arar gözlerin bazen.. küçük hayaller kurmana izin verir. Küçük ama öyle aniden çıkar ya karşına.  Küçük ama tüm vücudunu ağrıtır, heyecandan. Tüm küçük mavi ekranlar toplanıp bir koca mavi ekran olsun istersin, olmaz. Gel dersin gelmez, git dersin gitmez. Hızlıca kaybolur, her bir küçük mavi ekran.. sen ekranda kaybolursun, onların her biri ise koca evrende. Ele avuca sığmazlar. Tutup bir ucundan birleştirmek istersin , her biri ayrı bir köşede başına buyruk.. Birleştirmek istersin , hepsinden koca bir mavi ekran yapmak. Bir yerlerde birleşirler de sen göremezsin... Sana kalan sadece hafızanda uçuşan küçük mavi ekranlar olur..

29 Ocak 2014 Çarşamba

Yol kenarı

Neden yol kenarlarına yakın yürürüm, kimse bilmez.
Bir araba yoldan çıksa, çarpsa.. acı mı çekmek istiyorum? kimse bilmez..
Kimse bilmez. Kendimi atmak mı isterim yollara, arabaların önüne..?

Acı çekmek mi asıl derdim, ilgi görmek mi..
Bilmez,
Kimse, 
Farkında olmaz, cesaretimin kaynağı cahilliğim değil, fütûrsuzluğumdur.

Dert der kimi, kimisi hüzün, kimi mutsuzluk ya da iflah olmaz melankoli,,

Sadece umrumda değildir, kimseler bilmez.

*kimse, bunu okumayacak herkese tekabül eder.
3ocak2014

17 Kasım 2013 Pazar

Ahh bu an..

Dışarıda bir dünya,
-seni anlamayı bekleyen-. Sense etrafındaki küçük dünya ile sınırlı sanıyorsun tüm evreni. Kimse seni bilmiyor gerçekten, anlamıyorlar da değil mi? Zaten anlasalar da beğenmezler, zevkleriniz uyuşmuyor çünkü. Belki onlarla sınırlı değildir her şey. Belki yanlış basamakta durdun. Birilerini değiştirme basamağında olmak istiyorsun. Peki ya öyle bir basamak hiç var olmadıysa? Hiç düşünemedin değil mi bu yoğunlukta. O kadar meşgulsün ki onları yargılamak, eleştirmek ve değişmelerini istemekle ve sonuçta da çok ilerleyemeden, farkına bile varamıyorsun seni bekleyen koca bir dünya insan var hem de bunların hiç birini yapmana gerek kalmadan yakın hissedeceğin insanlar. Şimdi nasıl gideyim de nereden bulayım onları deme kendine, aramaya başla bir yerlerden. En azından aramayı iste. Belki ilk bakmaya başladığın yerde olacaklar senin gözüne ilişmeyecekler ilk bakışta. Just be on the road, keep going.. derler ingiliz atalar biz amerikan ingilizcesi öğrensek de anladın sen konuyu. Devam et, yolda ol, durma yeter. Göreceksin, hiç bir şey yeni keşifler kadar haz vermiyor. Birini ömrüm boyunca pek tanıyamamanın acizliğinden ise birini bir haftalığına ya da bir ay -kısa süre neyse senin için- daha yakından bilmek. Yan yanayken kafalarınız arasında radyo dalgaları uçuştuğunu hayal etmek gibisi yoktur.

Bir insanı çok az tanımak kadar güzel bir şey yoktur. Birini yolda yanından geçerken güldüğü kadar, saçlarını savurduğu kadar, sakalını kaşıdığı, çocuğuna baktığı, sevgilisini öptüğü kadar tanımak gibisi yoktur. Birini anlık bilmek bazen yıllara bedel olabiliyor..**


an*
en kısa hikaye parçasına an denir
bazı anlar bütün yaşamımızı belirler
"bütün yaşamımız" dediğimizde o bir kaç âna bakar aslında
bu yüzden yıllar sonra en çok hatırladıklarımız anlardır.
gerisi bulanıktır. geçmişi anlar berraklaştırır.

M.han

*berna
**caner(wicker park)