1 Ekim 2011 Cumartesi

Hissettim mi?

Dokunduğum herşeyi hissettiğimi sanıyordum o güne kadar. Yanılmışım. Her şey dokunularak, sadece dokunularak hissedilmiyordu ve dokunduğum herşey de aynı zamanda hissetttiklerim değillerdi. Söylenmeyen ama tarif edilen bir söz, göz bebeklerime çarpmayan ama tasarlayabildiğim bir görüntü kimi zaman daha fazla hissedilir oluyordu. Hissetmenin de derecesi oluyor mu, dedim bir an, tereddütle! Evet oluyormuş. Hadi hatırlasana! Fazla zorlamana gerek yok kendini. Güzel bulduğun bi insanın söylediği kötü bir laf, çok tanımadğın insanların içinde yaşadığın utanç verici bir an daha çok acıtmadı mı canını? O anı tek bir duyunla yaşamış olsan da her duyunla hatırlamıyor musun sanki? Yaşadığın bir acıyı düşün. Karnındaki ağrı, etraftaki ağır koku, gözlerinin önünden geçen film şeritleri, haykırışı andıran siren sesleri, diline yapışmış ve bir süre kurtulamadığın ekşimtrak bir tat. Sadece tadını ya da kokusunu değil, anın kendini algılamıştın. Öyle bir duymuştun ki o anı hem de, hafızanın en kuytu köşesine koca harflerle kazımıştın. Öyle fena yer etmişti ki aklında, hatırladıkça hissetin, hatırladıkça tekrar hissettin.. Her seferinde birbiri üstüne eklendiler, hep bir öncekinden daha fazla duyumsadım. Her seferinde hüznümün biraz daha artmasının sebebi bundandır, öğrenmiş oldun! Duyumsamış olduklarım duyumsuyor olduklarımın önüne geçiyor ara sıra, engel olamıyorum.  Geçmişin altında kalıyor şimdiki zaman ve gelecek de. Geçmiş şu anım, şu an ise geleceğim oluyor. Anlayacağın hep geçmişlerim galip geliyor. Şimdiyi bir kez yaşarken, geçmişi istemediğim ve tahmin edemeyacağim kadar kez yaşıyorum. Hissetmek doğanın bendeki yansıması istesem de karşı koyamıyorum. O kadar güçlü sayılmam zaten, tüm hissettiklerimi tekrar tekrar yaşamaya katlanabiliyor olsam da!   6 nisan 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder