17 Kasım 2013 Pazar

Ahh bu an..

Dışarıda bir dünya,
-seni anlamayı bekleyen-. Sense etrafındaki küçük dünya ile sınırlı sanıyorsun tüm evreni. Kimse seni bilmiyor gerçekten, anlamıyorlar da değil mi? Zaten anlasalar da beğenmezler, zevkleriniz uyuşmuyor çünkü. Belki onlarla sınırlı değildir her şey. Belki yanlış basamakta durdun. Birilerini değiştirme basamağında olmak istiyorsun. Peki ya öyle bir basamak hiç var olmadıysa? Hiç düşünemedin değil mi bu yoğunlukta. O kadar meşgulsün ki onları yargılamak, eleştirmek ve değişmelerini istemekle ve sonuçta da çok ilerleyemeden, farkına bile varamıyorsun seni bekleyen koca bir dünya insan var hem de bunların hiç birini yapmana gerek kalmadan yakın hissedeceğin insanlar. Şimdi nasıl gideyim de nereden bulayım onları deme kendine, aramaya başla bir yerlerden. En azından aramayı iste. Belki ilk bakmaya başladığın yerde olacaklar senin gözüne ilişmeyecekler ilk bakışta. Just be on the road, keep going.. derler ingiliz atalar biz amerikan ingilizcesi öğrensek de anladın sen konuyu. Devam et, yolda ol, durma yeter. Göreceksin, hiç bir şey yeni keşifler kadar haz vermiyor. Birini ömrüm boyunca pek tanıyamamanın acizliğinden ise birini bir haftalığına ya da bir ay -kısa süre neyse senin için- daha yakından bilmek. Yan yanayken kafalarınız arasında radyo dalgaları uçuştuğunu hayal etmek gibisi yoktur.

Bir insanı çok az tanımak kadar güzel bir şey yoktur. Birini yolda yanından geçerken güldüğü kadar, saçlarını savurduğu kadar, sakalını kaşıdığı, çocuğuna baktığı, sevgilisini öptüğü kadar tanımak gibisi yoktur. Birini anlık bilmek bazen yıllara bedel olabiliyor..**


an*
en kısa hikaye parçasına an denir
bazı anlar bütün yaşamımızı belirler
"bütün yaşamımız" dediğimizde o bir kaç âna bakar aslında
bu yüzden yıllar sonra en çok hatırladıklarımız anlardır.
gerisi bulanıktır. geçmişi anlar berraklaştırır.

M.han

*berna
**caner(wicker park)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder