13 Mayıs 2014 Salı

Bir buçuk acısız dilenci

Akşam üzeri. Eve dönme yolundayım. Yolumun üzerindeki dilencinin ses tonu yine güldürüyor beni. Yine diyorum ki kendi kendime ne kadar kötü bi insanım. Yine para vermiyorum. Yaşlı bir amca biraz da dilencinin üzerine tökezleyerek bir kaç lira atıyor mendile. Görebilecek kadar yakında değilim. Ama bir yerine bir kaç çınlama sesi duyuluyor uzaktan..

Kimin yardıma muhtaç olduğu tartılışılır tabi. Bana acımam gerektiğini dikte eden bir tabloya, acımam, bana ne yapmam gerektiğini söylediği için bir yandan  ukala, bir yandan beni acımazsızlıkla yargıladığı için çok adaletsiz. Gülüyorum, ama neye? Dilencinin gelip geçen insanlara, elini açıp yalvarmasına, başkasına muhtaç olmasına ya da eski kıyafetlerine mi?  Benim gülüşümü acımasız bulanı anlamıyorum, birinin kötü durumuna gülebileceğimi ya da alay edip zevk alacağımı düşüneni de.. Olayları bu kadar tek yönlü, bu kadar homojen görmeyi de.. Gülüyorum, gülünecek şeyler varsa kendimi tutmuyorum. Bu resme ağlanır buna gülünür dedi diye birileri gülüp ağlıyorsam işte o zaman samimiyetsiz hissederim kendimi. İçimden öyle geçirmediğim şeyler yaptığımda kötü hissederim kendimi.

Bugün aklımdan yine de şöyle şeyler geçirdim. Neden kötü şeyler oluyor bu ara, neden istediklerim olmuyor dedim. Belki dilencinin komik ses tonuna gülmemeliyim. Sadaka vermiyorum ya hep ondan. İyilik yapmıyorum ya ondan dedim, içimden. Kalıplara meylettim, samimiyetimi kaybettim benim tabirime göre..

 Derken otobüse biniyorum, teyzenin biri bana şuraya nasıl giderim diyor. Tarif ediyorum. Onun için havuz problemi gibi bir şey oluyor ki, anlamayı bile denemediğini görüyorum gözlerinde. Söylersin diyor, geldiğimizde. Elbette. Çok net tarif etmeme, sorumluluğumu yerine getirmeme rağmen, bir ampûl (ampül) yanıyor kafada. Evet diyorum," iyilik yapma fırsatı" ayağıma geldi. Halı kenarları paspas kenarları yolluk kenarları 5 dakikada yapılır hemen teslim edilir. Bu fırsatı kaçırmadım tabi, aynı yönde de yürüyoruz. Aktarma yapacağı yerden ineceği yere kadar eşlik ediyorum. Teyze minettar kalıyor, inerken şöyle diyor ve benim kalbimi çalıyor " allah razı olsun kızım, ben senin gibisini nereden bulurum..". Misyonumu tamamlıyor ve iyi hissediyorum kendimi, kalıplara giriyorum evet. Samimiyetsiz de geliyor ama o verdiği haz bambaşka, kendimi allaam ne kadar da harika bir iyilik yaptım demekten alamıyorum. Ben bunun ekmeğini epey yerim demekten de. En güzeli de o laf, senin gibisini nereden bulurum ben ? İnan eşsiz hissettiriyor kendini, benden başkası yapmaz diye inandırıyorum kendimi.. Belki de as'lolan budur. Benden başkası yardım edemez o teyzeye, o yaşlı amcadan başkası 3 lira vermezdi o dilenciye. Ve dilenci ile teyzenin mutluluğunun yanında benim bencilce, samimiyetsiz saydığım doyum, çok da hakkıyla yaşadığım bir duygu olur.Hatta belki benim gülüşlerim diğerlerinin bu doyumlarını küçümsemek gibi göründüğü için beni dışlıyorlardır. Eğer ben savunduğum halimle hüzünlere gark olup, eleştirdiğimle iç huzuruna kavuşuyorsam.. sorun bendedir belki de..her şey o kadar da homojendir. İyiler iyi kötüler kötüdür.Belki de, iyi resimlerin içinde yer almam, iyi olmam ve iç huzura kavuşmam için yeterlidir. Belki de her birimizin her bir mutluluğu için, senin gibisini nereden bulurum ben diyebileceği, biri vardır. Benim her bir mutluluğum bir gedik her insanın yardımı da bir taşsa, mesele taşı gediğine koymak olabilir? Belki her bir mutluluk iki kişiliktir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder