20 Haziran 2012 Çarşamba

İçimdeki kakaolu kek

Eylemsizlik yöntemimin pek de işe yaramadığı ile bir kez daha karşı karşıyayım. Tüm kanın beynime sıçramasından , tekrar vücudumun muhtelif noktalarına yayılmalarını kanımı ikna etmenin tek yolu olduğu yanılgısındayım bi süredir. Pekiii, yarıyor mu bi işe dersin?? Pek sanmıyorum. Sinirlendiğimde hiç bir şey söylemeden öylece saatlerce tutabiliyorum kendimi, evet. Bi süre sonra sinirin kendisi de baştaki kadar etkili olmuyor, evet. Ya bu sefer ne oluyor dersin?? Tamamen kaybolmadığı için tabi hiç bir zaman, içeride kalan kırıntılar birikip birikip, kocaman bi kek oluyor, dışarıdan uygulanan düzenli ısı ve baskı ile yavaşça pişmeye piştikçe de kabarmaya başlıyor. O sıcak fırından çıkan kek hak verirsin ki öylece yenmez, haliyle pencere kenarına koyup soğumaya bırakılıyor. N'oluyor sonuçta da, ılık kıvama gelince afiyetle yenmeye koyuluyor insan. Ama olmaz yetmez ki insana içinde tam tavıyla pişmiş kakaolu bir keki tek başına yemek. Paylaşmak ister değil mi? Ne kadar güzel olduğunu onlar da söylesin ister. Hatta bir süre sonra o kadar alışır ki bu duruma, mutlu olması için enfes kekini başkalarına sunması yeterlidir. Çünkü izlediği şey onu daha mutlu eder hale gelir. Onların, benim yaptığım muhteşem kekten aldıkları zevk için, kanlarının beyinlerine sıçrayacak kadar ısınmasına, kekin soğuması için sabırla beklemelerine gerek yok çünkü. Onlar sadece kekin mutluluğunu yaşar, paylaşmanın mutluluğu böyle bir şeydir.
Harika bir kek yapıp yalnız yemektense, tamamını başkalarına ikram edip tadına bile bakmamak en iyisidir.. bazen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder