31 Ağustos 2012 Cuma

Roldeyim, peki


Rol yapmak her şeydir. Hayatta kalabilmenin tek yoludur. Gülmediğimde çok sık ağladığımda, hıçkıra hıçkıra mutlaka mutsuzumdur. Öyle diyolar.. Hani sevinçten de ağlanırdı. Bir şeyleri çözmenin mutluğundan ağlıyor olamaz mıyım? Ağlamamalıymışım, bir derdim mi varmış? Ne derdim varmış ki? Bu dünyada yaşamak zorunda olmak gibi çok büyük bir derdim var mesela.. Deniyorum sırf onları susturmak için.. Ne oldu kızım, canım evladım? Başına kötü bir şey mi geldi, bir halt mı yedin? Ay çocuk delirdi mi yoksa? Sonra başka bir yöntem denemeye başladım. Onların denediğini düşündüğüm  yöntemi. Rol yapmayı, mış yapmayı, gibi olmayı. Evet mutluyum diyen insanlar nasıl davranıyor. En çok da gülümserler değil mi. Ağzı kulaklarında cinsinden gülerler hep. Tahmin ediyordum, öyle bi an oluyor ki herkesin kendini yalnız hissettiği bir an. Bazen tek başına bir dolmuşa bindiğinde pencereden binalara bakarken gelir bu his, sevgilisi arabadan inip hızlıca yolun karşındaki büfeden sigara alıp dönerken sevgilisi çok yabancı geldiğinde olur bu his, kardeşinin yeni tanıştırdığı iş arkadaşlarıyla aynı masadayken sohbete giremediğin bir anda kardeşinin de onlar uzak bulduğunda kapıldığın his, yolda yürürken terliğin koptuğunda öfkelenip lanet etmeden önce yaşadığın şaşkınlıktır bu his. Zamanın durduğu ya da daha doğrusu zamanın olmadığı andır, sana bunları hissettiren. Zamanın olmadığı anları hepimizin yaşadığını, mutlu olma rolü yapmaya başladıktan sonra ispatlamış oldum kendime. Hepimiz bu anları yaşayıp inkar ediyoruz çoğu kez mutluluk taklidi altına sığınarak. Düşünmüyoruz üzerine böylelikle onlardan daha çabuk kurtulduğumuzu zannedip mutlu olmaya devam ediyoruz. Aklımıza bu tarz sapkınca fikirleri sokmuyoruz. Kahkaha atıyoruz, birilerine sarılıyoruz, onları çok sevdiğimizi söylüyoruz. Mutluyuz ya?
Madrugada-salt 2.44’-3.12’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder