Rol yapmak her
şeydir. Hayatta kalabilmenin tek yoludur. Gülmediğimde çok sık ağladığımda, hıçkıra hıçkıra mutlaka mutsuzumdur. Öyle
diyolar.. Hani sevinçten de ağlanırdı. Bir şeyleri çözmenin mutluğundan ağlıyor
olamaz mıyım? Ağlamamalıymışım, bir derdim mi varmış? Ne derdim varmış ki? Bu dünyada
yaşamak zorunda olmak gibi çok büyük bir derdim var mesela.. Deniyorum sırf
onları susturmak için.. Ne oldu kızım, canım evladım? Başına kötü bir şey mi
geldi, bir halt mı yedin? Ay çocuk delirdi mi yoksa? Sonra başka bir yöntem
denemeye başladım. Onların denediğini düşündüğüm yöntemi. Rol yapmayı, mış yapmayı, gibi
olmayı. Evet mutluyum diyen insanlar nasıl davranıyor. En çok da gülümserler
değil mi. Ağzı kulaklarında cinsinden gülerler hep. Tahmin ediyordum, öyle bi
an oluyor ki herkesin kendini yalnız hissettiği bir an. Bazen tek başına bir
dolmuşa bindiğinde pencereden binalara bakarken gelir bu his, sevgilisi
arabadan inip hızlıca yolun karşındaki büfeden sigara alıp dönerken sevgilisi
çok yabancı geldiğinde olur bu his, kardeşinin yeni tanıştırdığı iş
arkadaşlarıyla aynı masadayken sohbete giremediğin bir anda kardeşinin de onlar
uzak bulduğunda kapıldığın his, yolda yürürken terliğin koptuğunda öfkelenip
lanet etmeden önce yaşadığın şaşkınlıktır bu his. Zamanın durduğu ya da daha
doğrusu zamanın olmadığı andır, sana bunları hissettiren. Zamanın olmadığı
anları hepimizin yaşadığını, mutlu olma rolü yapmaya başladıktan sonra
ispatlamış oldum kendime. Hepimiz bu anları yaşayıp inkar ediyoruz çoğu kez
mutluluk taklidi altına sığınarak. Düşünmüyoruz üzerine böylelikle onlardan
daha çabuk kurtulduğumuzu zannedip mutlu olmaya devam ediyoruz. Aklımıza bu
tarz sapkınca fikirleri sokmuyoruz. Kahkaha atıyoruz, birilerine sarılıyoruz,
onları çok sevdiğimizi söylüyoruz. Mutluyuz ya?
Madrugada-salt 2.44’-3.12’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder